- Yıldızlar, en karanlıkta daha güzel parlar. Bu ülkenin karanlığına karşı, her yanda yıldızlar parlıyor.
-
Taksim
civarında yaşayan sokak çocukları, direnişin daha ne kadar süreceğini
soruyorlar. Direnişteki dayanışma sayesinde karınları doyuyormuş.
Camilerin yüz metre yakınında içki içirmemeyi dert edinen hükümet,
camilerin yüz metre yakınında insanların aç yaşamasını umursamaz.
-
Tarihsel
olaylar, kalıcı özellikleriyle hafızalarda yer eder. Taksim’de iki
haftada kurulan yaşam, bu topraklara bir ütopyanın tohumlarını ekiyor.
-
Herkes bir
arada, herkes özgür. Kimse kimseye bir şey dayatmıyor ve herkes kendi
rengini özgürce taşıyor. Antikapitalist Müslümanlar namaz kılarken,
ateistler çevrelerinde nöbet tutuyor. Kürtler halay çekiyor, Aleviler
semah dönüyor, Türkler marş söylüyor. Sosyalistler, LGBTler, Çarşı,
Fener, Cimbom çalışıyor, eğleniyor, birbirlerine sahip çıkıyor. Bir
kişinin özgürlüğü herkesin özgürlüğü oluyor.
-
Hiç kimse
muhtaç durumda değil, insanlar eşit. Herkes “ihtiyacından fazlasını”
getiriyor ve herkes “ihtiyacı olanı” alıyor. Para yok, mülkiyet yok,
aç kimse de yok.
-
Devletsiz bir
deneyim yaşıyoruz Gezi Parkı’nda. Devletin olmadığı yerdeki
mutluluğa ve nezakete tanık olmak, hayatın bize armağanı.
-
Tarihimizde
ilk kez, mizah ve neşe bir direnişin dili haline geliyor. Bugüne dek
muhalif hareketler hep ölümü göze alarak, en sert biçimde direnirken,
şimdi keskin sözlerin ağırlığını aşan eğlenceli ve yaratıcı bir dille
ifade ediyoruz kendimizi.
-
Devlet sert
savaşçıları yenebilir. Ama mizahı ve neşeyi yenecek iktidar silahı
yok. O yüzden çaresizler. Yalanları işe yaramıyor.
-
Paris Komünü
yetmiş iki gün sürmüştü. Biz iki haftada aynı ilkeleri coşkuyla
hayata geçirdik. Komün şiddetle yok edildiğinde, liberaller ve burjuva
aydınları oradaki çelişkileri, zaafları ve yanlışları tartışıyordu.
Buna itiraz eden Marx, Komün’den geleceğe aktarılacak cevherlere
işaret etmişti: Komün’de mülkiyet ve sömürü aşılmış, doğrudan
demokrasi kapısı açılmıştı.
-
Şeyh
Bedrettin’in iki mirası var bize. Bir, isyan eden halka katıldı. İki,
herkesin eşit ve ortak yaşamasına inandı. Tomas More’un “Ütopya”sı ve
İbni Tufeyl’in “Hay bin Yakzan”ı aynı hülyanın içinde yer aldı. Biz o
hülyayı taşıyoruz.
-
İnsanlara
güzel bir şey işaret ediyor, parmağımızla gösteriyoruz. Ama iktidar
ve onun sözcüleri, işaret ettiğimiz yere değil parmağımıza bakıyorlar
ve bize kara çalıyorlar. Bizi tartıştırarak, zayıflatmaya niyet
ediyorlar. Israrla söylüyoruz: Parmağımıza değil işaret ettiğimiz yere
bakın. Orada ağaçları ve denizi göreceksiniz!
-
Kızılı
sevdik, yeşili koruduk. Duvarlara böyle yazan gençler, bir otobüs
durağına, ölü şairlere selam niyetine “Göğe Bakma Durağı” adını
verdiler.
-
Gençlere
şükran duyuyoruz. Öyle umutsuz bir anda yetiştiler ki, insanlığımızı
uçurumun kenarında kurtardılar. Onları bencil ve cahil sananlar
yanıldılar. Gümüşsuyu’na kurulan onbir barikata tek tek isim verirken,
geçen hafta yitirdiğimiz Abdullah Cömert’in adını da bir barikata
yazdı gençler. Sonra aşağıda, denizi gören en son barikata kocaman
harflerle Deniz Gezmiş Barikatı adını verme yüceliğini gösterdiler.
-
Halk,
yalnızken hiçbir şey, birleştiğinde her şeydir. İsteğimizi almazsak,
faiz lobisi kentimizi ve hayatımızı çöle çevirecek. Tarih onlar için
ya “çanak çömlek” ya da ranttan ibaret, paradan başka bir şeye iman
etmiyorlar.
-
Kerbela’daki
masumlar gibi ağaçsız ve susuz kalmamızı istiyorlar. Bunların, bir
yanda Kerbela için ağlarken diğer yanda Yezid ile aynı sofraya
oturduklarını biliyoruz. Bu yüzden biz çöle karşı suyu ve ağacı, ölüme
karşı hayatı savunuyoruz.
-
Kamu
malına zarar vermekten söz ediyorlar. Gezi Parkı’nı ortadan
kaldırmak kamu malına zarar vermek değil mi? En barışçı biçimde kamu
malına sahip çıkıyor ve asıl biz söylüyoruz: Kamu malına zarar
vermeyin!
-
Burada
sadece bir şeyi istememek değil, başka türlü bir şeyi istemek var.
Yardımlaşmanın, dayanışmanın muhabbeti var. Sadece bu coşku ve
enerji, bu ülkenin insanlarına hiçbir borsa endeksinin ölçemeyeceği
bir değer kattı. Sırf bu bile, burayı SİT alanı ilan etmeye yeter.
-
İnsan
müşteri değildir. Bunu unutmamak için başarımızı
süreklileştirmeliyiz. Her yıl 31 Mayıs’ta başlamak üzere Kardeşlik ve
Dayanışma Şenlikleri yapabiliriz. Herkesin kendi rengiyle geldiği bir
özgürlük şenliği ve paranın geçersiz sayıldığı bir eşitlik dünyası.
Herkes “ihtiyacından fazlasını” getirir ve herkes “ihtiyacı olanı”
alır. Sermayenin korkusuna karşı, halkın hasretidir bu.
-
“İstanbul’un
nüfusunu sayarken ölüleri de hesaba katmak gerek,” demişti şair.
Geçmişin güzel insanları için de kentimize ve geleceğimize sahip
çıkıyoruz.
-
Gençler en güzelini yazmış duvarlara: “Yenilsek de, damağımızda isyanın tadı.”
-
Çok şey
öğrendik, tarihsel bütün direniş biçimlerimizi ve hayallerimizi yeni
bir dile tercüme ettik. Geçmişimizi temize çektik.
-
Umut, hayal, ütopya! Ve ey isyan! Bir gencin meydanda okuduğu şiir gibi: “Biz sende bütün aşklarımızı temize çektik.”
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1204675686&news_code=1371111201&year=2013&month=06&day=13
13 Haziran 2013 Perşembe
Direnmenin Estetiği! Burhan Sönmez
Türkiye Kentlerinde El Koyarak Birikim
Yusuf Ekici 2008 yılında ortaya çıkan kapitalist krizin etkileri gün geçtikçe artıyor. Krizin ortaya çıktığı dönemde, Türkiye’de yet...

-
Société Française: Yirmi yıl önce yazdığınız La Révolution Urbaine adlı kitabınızda bir şehir toplumunun oluşmaya başladığını haber ver...
-
Kuzey Ormanları Savunması ve İstanbul Kent Savunması’nın ana çağrıcıları olduğu 28 Aralık Marmara Kent ve Doğa Mitingi çağrısı imzaya açı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.