İl belediyeleri büyükşehir olmak istiyor. Kendi belediyeleri açısından son derece haklıdırlar. Ancak konuya daha yukarıdan, Türkiye geneli için baktığımızda tasarının son derece sorunlu olduğunu görüyoruz.
Bülent Duru
18 Ekim 2012, Perşembe
Yerel yönetim sistemini kökten değiştirecek büyükşehir yasa tasarısı
sessiz sedasız Meclis'ten geçecek gibi görünüyor. Tasarıya fazla ses
çıkarılmamasının, yoğun karşı çıkışların olmamasının bir nedeni AKP'nin
gücü karşısında artık yapabilecek bir şeyin olmadığı düşüncesinin
yaygınlaşmasıysa, bir diğer nedeni de 13 ilde büyükşehir belediyesi
kurulmasının kamuoyunda olumlu bir gelişme olarak karşılanması olabilir.
AKP yetkilileri, bu tasarıyla yerel yönetimlerin yetkilerinin artırıldığını ve AB'ye daha da yaklaşıldığını düşünüyor. Örneğin, AKP'nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Menderes Türel Radikal'deki röportajında şunları söylemiş:
"Biz yerindenlik ilkesi çerçevesine dayalı bir kanun düzenledik.
Bırakın merkezileştirmeyi, aksine yerel yönetimin yetkileri burada
arttırılıyor. Dolayısıyla yerindenlik dediğimiz, Avrupa Konseyi'nde 1989
senesinde imza attığımız yerel yönetim özerklik şartnamesi gereğince
yapılması gerekenleri daha yeni yapabiliyoruz. Burada zaten önemli olan
Ankara ile olan ilişkilerin daha da azaltılması ve meselelerin yerinde
çözülmesi ve hızlı hizmet." (Radikal, 16 Ekim 2012)
Acaba yukarıda yazılanlar doğru mu, bu proje gerçekten yerelleşmeyi mi savunuyor?
Bunu anlamak için tasarıya şöyle bir göz atmak yeterli. Yaklaşık 80
sayfadan oluşan metnin 60 sayfası kapanan belediye ve köylerin
listesine, geri kalanı da yeni düzenlemenin ayrıntılarına ayrılmış. Yani
yerelleşmeyi güçlendireceği iddiasıyla hazırlanan tasarının büyük
bölümünü yerel yönetim birimlerinin kapatılmasına ilişkin hükümler
oluşturuyor.
Kent hakkı ile büyükşehir tasarısının ilgisi nedir?
Kent hakkını ilk olarak 1968 yılındaki aynı adlı kitabıyla Henri
Lefebvre gündeme getirmişti. Kavramın Türkiye'de popüler hale gelmesinde
ise David Harvey'in 2008 yılında yine aynı adlı bir makale yayınlaması
ve geçtiğimiz aylarda İstanbul ve Ankara'da konferanslar vermesi etkili
oldu.
Kavram, kısaca Murray Bookchin'in günümüz yerleşimleri için
kullandığı "kentsiz kentleşme" deyişi ile aynı sorunlara göndermede
bulunuyor: Kapitalizm ve küreselleşme koşullarında bireyin kentsel
yaşamdan dışlanmasına, kentin biçimlenmesinde edilgen bir öğe haline
gelmesine kısaca kentin yönetimindeki etkisinin yok olmasına...
Harvey kent hakkını şöyle formüle etmiş: "Kent hakkı, kent
kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti
değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır. Bireyselden çok ortak bir
haktır."[1]
İşte büyükşehir tasarısı "kent hakkı"nın gerçekleştirilmesinin önünde bir engeldir. Çünkü:
- Ülkedeki yerel yönetimlerin yaklaşık yarısının tüzel kişiliğine son
verilmesi, halkın yönetime katılım kanallarından birinin önünü kapamak
anlamına gelmektedir;
- Sınırları ilin tamamını kaplayacak yeni büyükşehirlerin yönetimine halkın katılımını sağlamak imkânsızdır.
Yönetim birimi ne kadar büyürse, sınırları ne kadar genişlerse
yurttaşların kent yönetimine etkide bulunmaları da o kadar
zorlaşacaktır. Milyonluk bir kentte, örneğin Ankara'da, hemşehrilerin
yönetime katılmaları yalnızca otobüslerin rengini belirlemek için
yapılan ankete oy vermekten ibarettir; otobüsün hangi firmadan
alınacağı, güzergâhı ya da en önemlisi onun yerine başka bir şey isteyip
istemediği sorulmaz.
Büyükşehir tasarısında sorunlu noktalar
Bugün Türkiye'de il belediyeleri, hem yetkileri, hem gelirleri hem de
statüleri yükseleceği için büyükşehir olmak istiyor. Kendi belediyeleri
açısından baktıklarında bunda da son derece haklıdırlar; buna diyecek
bir şey yok. Ancak konuya daha yukarıdan, Türkiye geneli için
baktığımızda tasarının son derece sorunlu olduğunu görüyoruz:
- Tasarı hazırlık sürecinin demokratikliği
Taslak için söylenebilecek ilk şey birdenbire gündeme getirilmesidir.
Konu yeterince tartışılmadan, kamuoyunun, uzmanların, sivil toplum
örgütlerinin görüşlerine başvurulmadan oluşturulmuştur.
Tasarının parti içinde bile ne kadar benimsendiği açık değildir.
İllerdeki belediye başkanlarının durumdan hoşnut olduklarını tahmin
edebiliyoruz; acaba kapatılacak il özel idaresi, belediye ve köylerdeki
AKP'li yerel siyasetçiler ne düşünüyorlar?
- Avrupa yerel özerklik şartına aykırılığı
Tasarı ile 29 il özel idaresi, 1591 belde belediyesi ve 16.082 köyün
tüzelkişiliği kaldırılmakta, başka bir anlatımla il özel idarelerinin
yüzde 36'sı, belediyelerin yüzde 53'ü, köylerin yüzde 47'si yerel halka
sorulmadan yok edilmektedir.
Bir yerel yönetim biriminin sınırlarının orada yaşayan halkın
görüşüne başvurulmadan değiştirilmesi katılım ilkesinin ihlali anlamına
gelecektir. Bu durum, kendi yasal düzenlemelerimize uygun olsa bile,
altında imzamızın bulunduğu Avrupa Yerel Özerklik Şartı'na aykırılık
oluşturmaktadır.
Şart'ın "Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması" başlığını taşıyan 5. maddesinde konu "Yerel
yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse
bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan
değişiklik yapılamaz." sözleriyle, herhangi bir duraksamaya yer
vermeyecek biçimde düzenlenmiştir.
- Büyükşehir tanımının nesnelliği
Yeni il belediyelerinin büyükşehir olması için Büyükşehir Belediye
Kanunu'ndaki 750 bin nüfus ölçütünün tutturulması gerekiyordu. Yasal
değişiklikle söz konusu rakam düşürülebilirdi. Ancak bu yola girilmemiş,
seçilen bazı illerde söz konusu limitin il sınırları içindeki nüfusta
geçerli olması koşulu getirilmiştir.
Büyükşehirleşme konusu akademik açıdan desteklenmediği,
siyasal-ekonomik kaygılara göre günü birlik kararlarla yürütüldüğü için
örneğin AKP içinde bile "Kütahya ve Uşak'ın birleştirilerek il
yapılması" gibi garip önerilerde bulunulabiliyor. (Sabah, 4 Ekim 2012)
- Bütünşehir modelinin kırsal alanlar için uygunluğu
Belediye sınırlarının il sınırlarına kadar genişletilmesini anlatan
"bütünşehir" uygulaması yalnızca İstanbul ve İzmit gibi kırsal alanlara
sahip olmayan metropol bölgeler için uygun olabilir. Oysa yeni
büyükşehir yapılacak 13 ilde kırsal alanlar çok geniş yerleri işgal
ediyorlar.
Örneğin Muğla'da belde ve köylerin nüfusu, il ve ilçe merkezinden daha fazla durumda.
- Yerel düzeyde merkezileşme
AKP, iktidara geldiğinde AB sürecinin de zorlamasıyla her alanda
yerelleşmeyi savunuyordu. Oysa aradan geçen zamanda görüyoruz ki, yerel
yönetimlerle, kentsel yaşamla ilgili her alanda artık yerelleşme değil,
merkezileşmeye doğru bir gidiş var.
Büyükşehir kurmaya ilişkin yeni tasarı her ne kadar -büyükşehirlerin
sayısını artırdığı için- yerelleşme yönünde bir adım olarak
değerlendirilebilse de gerçekte yapılan il içindeki yetkileri
büyükşehire devretmek, bir anlamda yerel düzeyde merkezileşmeyi
gerçekleştirmektir.
Merkezdeki belediyenin kilometrelerce ötedeki bir köye ya da
belediyeye nasıl hizmet götüreceği belli değildir. Küçük belediye ve
köyler halkın yerel ihtiyaçlarının karşılandığı, gündelik yaşam
sorunlarının giderildiği birimlerdir; büyük, merkezi, bürokratik
yönetimler yerel halkın yaşamsal beklentilerini karşılayamazlar.
- Merkezdeki belediyenin diğerlerine hükmetmesi
Bazı illerde, kimi yerleşim yerlerinin nüfusu ildeki belediyenin
nüfusuna yakın ya da ondan büyük olabilmektedir. Örneğin Muğla ilinde
Fethiye, Muğla merkezden daha büyüktür. Tasarı yasalaşırsa Fethiye
Belediyesi'nin imar yetkilerinin önemli bir bölümü Muğla Belediyesi'ne
devredilecektir. Buna benzer biçimde Mardin'de Kızıltepe ve Nusaybin,
Mardin kent merkezinden daha büyüktür.
- İl özel idarelerinin durumu
29 ilde il özel idareleri ortadan kaldırılacaktır. Kuşkusuz, il özel
idarelerinin varlık nedenleri sorgulanabilir, yetkileri başka kurumlara
devredilebilir. Ancak kamuoyunda yeterince tartışılmadan, araştırma
yapılmadan kırsal kesimden bu yerel birimleri uzaklaştırmak ne ölçüde
doğrudur?
Yerelleşmeyi sağlamak için böyle bir yöntem izlendiği söyleniyor. O
zaman da İl özel İdaresi'nin yerine kurulacak "Yatırım İzleme ve
Koordinasyon Merkezi"nin neden merkeze, hatta Başbakana bağlı hale
getirildiğini sormak gerekir. Genel bütçe vergi gelirlerinin %0.25'inin
aktarılacağı bu merkezlerin bütçesinin onayını doğrudan doğruya Başbakan
yapacaktır. Eğer başkanlık sistemine geçmeye hazırlık değilse, yeni bir
tür merkezileştirmedir bu.
- Köylerin ortadan kalkması
Bu uygulamayla, Türkiye'nin en eski yerel yönetim birimlerinden,
yaklaşık 200 yıllık bir geleneği temsil eden köylerin yaklaşık yarısı,
16 bini, ortadan kaldırılmaktadır.
Bir mahalle olarak yakınlarındaki belediyeye bağlanacak olan köylerin
orta mallarının, meralarının, ormanlarının nasıl korunacağı kuşkuludur.
Her ne kadar tasarıda geçiş dönemine ilişkin hükümler olsa da gelecekte
ne olacağı belli değildir. Biliyorsunuz hükümet yetkilileri afet
durumunda mera ve ormanlardan da yararlanılacağını söylemişlerdi.
Kaldırılan köylere orman köyleri de dahildir; İstanbul ve
Kocaeli'ndeki orman köyleri de bu düzenlemeyle tüzel kişiliklerinden
edilmektedir. Söz konusu hükümlerin Anayasanın ormanların ve orman
köylüsünün korunmasına ilişkin 169 ve 170. maddeleri karşısındaki konumu
tartışmalıdır.
Yıllardan beri sürüncemede kalan Köy Kanunu tasarısı üzerinde bugüne kadar yapılan çalışmalar anlamsızlaşacaktır.
Küçük bir hatırlatma, Hatay'da daha çok Ermeni yurttaşların yaşadığı Vakıflı Köyü'nün de tüzel kişiliğine son verilecektir.
- Tarım ve hayvancılığın tehlikeye girmesi
Bir başka sorun alanını, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan
köylülerin, artık belediyenin bir mahallesinde yaşıyor yani kentli
sayılıyor olması oluşturmaktadır. Öteden beri tarlasında ekimini yapan,
ahırda ineklerini besleyen köylüler, bir anda belediyenin kurallarına
tabi tutulduklarını, yani artık tarım ve hayvancılıkla
ilgilenemeyeceklerini öğrenmektedirler. Her ne kadar, şimdiki geçiş
döneminde bu durumdan kaynaklanacak olası sorunların önüne geçmek için
söz konusu etkinliklerin sürdürülmesine belediye tarafından izin verilse
de, yakın bir gelecekte tarım ve hayvancılığın yürütülmesinin giderek
zorlaşacağı açıktır.
- Toprak rantına göz dikilmesi
Kırsal yerleşim yerlerinin bir günde kentsel kurallara tabii
tutulması tarım ve hayvancılık faaliyetlerini olumsuz yönde etkilediği
gibi, toprak rantının paylaşımında çatışmalar yaratacaktır. Bugün
üzerinde ekim yapılan tarım topraklarının kısa bir süre sonra imara
açılması şaşırtıcı olmayacaktır. Bir günlük kararla arazilerin arsa
haline gelmesiyle, kırsal kesimdeki toprak rantının denetimi büyükşehir
belediyesine geçecektir.
- Köylüye kentsel yükümlülükler getirilmesi
Kırsal yerleşim yerlerinin büyükşehir sınırlarına katılması, bir
başka deyişle köylük yerlerin kentsel yönetim mekanizmaları içine
alınmasının bir başka etkisi, köylülerin artık emlak vergisi, su parası
gibi birtakım yeni kentsel yükümlülükler altına girmesi olacaktır.
- Kürt sorunu ve bitmeyen yerel yönetim reformu
Yaklaşık on yıldan beri sürekli yerel yönetimlerle ilgili bir yasa
çıkarılıyor. Köy Kanunu, İmar Kanunu tasarıları da yıllardan beri sırada
bekliyor; şimdi eldeki metinler tekrar düzenlenmek zorunda kalacak.
Sistem bir bütünlük içinde değil, günü birlik ihtiyaçların etkisi
altında biçimleniyor. Örneğin Kürt sorununun çözümünde yerel yönetimleri
düzenlemenin en önemli araçlardan biri olacağı kuşkusuz; sorunun
ileride daha da ağırlaşacağı ve yerel yönetimler üzerinde yeniden
değişiklik gerektireceği de açık. Daha şimdiden bu araçla oynamaya
başlamak ilerideki daha köklü düzenlemelerde zorluk çıkarabilir.
Sonuç: Her yer büyükşehir mi?
Yerel yönetimleri güçlendirmek, il belediyelerinin gelir ve
yetkilerini artırmak için buraları büyükşehir ilan etmek tek çözüm yolu
değildir; bunu başka biçimlerde gerçekleştirmek mümkündür.
Türkiye nüfusunun yaklaşık 56 milyonu büyükşehir sistemi içine
alınacaksa bu kez de Ankara, İstanbul, İzmir gibi gerçekten büyük olan
kentler için başka bir düzenlemeye mi gidilecektir?
Yerel yönetimler, tek bir güç merkezinden, günü birlik ani kararlarla
değiştirilemeyecek kadar önemli organlardır; konuyla ilgili
düzenlemelerin bütün siyasal partileri, uzmanları, demokratik kitle
örgütlerini, kısaca toplumun bütün kesimlerini içerecek biçimde
yapılması gerekir. (BD/HK)
* Bülent Duru, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi
[1]
David Harvey, "Kent Hakkı", Çev. Meriç Kırmızı, www.sendika.org ("The
Right to the City," New Left Review 53, Eylül-Ekim 2008, s. 23-40. )
Kaynak: http://bianet.org/bianet/kent/141531-buyuksehir-tasarisi-ve-kent-hakki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.