Mustafa Sönmez
20 Ekim 2012
Özellikle AKP iktidarına denk gelen yıllarda, Türkiye’de sermaye
birikiminin ana rüzgarı inşaat sektörünün bundan sonrasında da
sürükleyici bir aktör yapılmak istendiğini, bunun için de “Deprem”
gerekçeli “Kentsel Dönüşüm” düzenlemesinin icat edildiğini biliyoruz. Hedeflenen , yılda 350 bin konutluk bir ek talep yaratmak…
Farklı kalitelerdeki bu konutların nasıl üretileceği,dahası iç ve dış
talebin nasıl yaratılacağı sorusu yanıt bulmalıdır. Üretim için en
önemli girdi olan arsayı AKP rejimi “Ekonomi dışı zor”a
başvurarak sağlamayı taahhüt ediyor. Her tür kamu arsasına el koymanın
yetkisi, ilgili bakanlığa verilmiş zaten. Bunların arasında rantı çok
yüksek askeri alanlar da var, kent merkezlerindeki okul,hastane gibi
kamu binaları, hatta tarımsal alanlar,ormanlar bile…Dahası, proje
bütünlüğünü sağlamak iddiasıyla, hiç risk taşımayan binalar da dönüşüm
adası içindeyse yıkılıp arsası kullanılabilecek.
Operasyonun ihtiyaç duyacağı sermayeyi, bir yandan
TOKİ başka kamu arsalarının doğrudan,dolaylı satışı ile sağlıyor.Buna 2B
satışından elde edilecek kaynaklar eklenecek. Ama yine de bu proje,
dönüp dolaşıp merkezi bütçeyi tırtıklayacak, açığını büyütecek. Ama asıl kaynağın, dışarıdan temini umuluyor. 320 milyar doları
geçen dış borç stokunun üçte ikisi özel kesimin ve bunların içinde de
inşaat-gayrimenkul sektörü başı çekiyor. Bu, dışarıdan borçlanmanın
devam edeceği anlamını taşıyor. Ama daha önemlisi bu konutların satışı,pazarlanması ve paraya tahvilidir.Bu nasıl olacak?
***
Kentsel dönüşüm, riskli konutların sahiplerini, konutlarını yenilemeye mecbur tutuyor.Bu, kapitalizm öncesine ait despotik bir kavramı, “Ekonomi dışı zor”a
denk düşen bir düzenleme. Borçlanamayacak durumda olanların ise, eline
üç-beş kuruş tutuşturularak konutsuz, barınaksız bırakılması, mülksüzleştirilmesi gündemde.
Krize karşı inşaatın etkili olabilmesi, esasta,iç talebe
bağlı, ama orada da aile borçlanması, kapasitesinin sınırına gelmiş
durumda. 2010 ve 2011’in yüzde 9 puanlık büyümesine ortalama 5 puan
katkıda bulunan hanehalkı harcamaları, 2012’nin ilk yarısında bıçak gibi
kesildi, yüzde 0,2 azaldı. Ailelerin tüketici kredisi, kredi kartı kullanımı ve diğer yollarla borçlanmalarının toplamı 300 milyar TL’ye
yaklaşıyor. Bu, hane gelirlerinin yüzde 55-60’ı demek. TÜİK anketleri
ailelerin yüzde 62’sinin borçlu olduğunu ve bunların önemli bir kısmının
da borç yükümlülüklerinde zorlandığını ortaya koyuyor.
***
İnşaat üstünden birikimde dış talebe de umut bağlanmış, ama eldeki veriler pek umut vermiyor. Yıllık ihracatı 150 milyar doları bulan Türkiye’de dışarıya gayrimenkul satışları, bu yılın ilk 8 ayında 1,5 milyar doları ancak buldu. Ama pes edilmiş değil. Yakınlarda yer alan bir haberde şöyle deniyordu;
“Türkiye’nin önde gelen gayrimenkul grupları Şubat 2013’te 192
metre uzunluğundaki gemiyle Körfez seferi yapacak. Gemide proje
maketleri yer alacak. 10 günlük Dubai, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan
ve Kuveyt turunda milyar dolarlık satış beklentisi var” Umut, sadece fakirin değil,zenginin de ekmeği!…
Sonuç olarak, dünya ekonomisinin pek umut vermediği
önümüzdeki yıllarda ihracat iddiasında ısrar etmeyen Türkiye
kapitalizmi, umudunu iç pazara,daha çok da inşaata,zorunlu konut
yenilemeye bağlamış durumda. Ne var ki, burada iç talep,hanelerin
borçlanarak ya da gönüllü borçlanmayla konuta talepleri,umulanı
karşılamaya yeterli görünmüyor.Bunda da ülkede işi olanın geleceğe güven
duymaması, işini her an kaybetme kaygısı olması, gelirin insafsızca
adaletsiz bölüşümü en önemli etken. Bu da inşaatın, ne yapılırsa
yapılsın, uzun vadede bir kurtarıcı olmasına imkan vermeyeceğini
gösteriyor. Ama yine de köşeye sıkışan AKP rejimi ve sermayedarları kamu
arsalarını, kentin dokusunu yağmalayabilecekleri kadar yağmalamaktan
geri durmayacaklar. Zaman, kentine ve kendine sahip çıkmanın zamanı…
Kaynak:http://mustafasonmez.net/?p=2474
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.