Mustafa Sönmez
19 Ekim 2012
AKP rejiminde sermaye birikimi sürecine damgasını vuran sektörün inşaat olduğu
malum. İnşaatın başaktör olarak sahne alması 2001 krizi sonrası oldu.
2001 krizi öncesi , devasa açıkları olan kamuyu fonlayarak yüksek
faizler elde eden para sermaye sahipleri için, yaşanan ağır
transformasyon sonrası fahiş faiz iklimi de son buldu.
2002 sonrasında iç tüketim, iç tüketimde de inşaat üstünden birikim
devri açıldı. Kamuya borç veren bankalar artık yüzlerini tüketici
kredisine döneceklerdi. Konut kredisi için kampanyalar hızlanacaktı. AKP
iktidarı büyük bir cinlikle Arsa Ofisi’ni RTE’ye doğrudan bağlı TOKİ’ye
bağlayınca inşaatta “yürü ya kulum” dönemi de açılmış oldu. Bütçeden
tek kuruş harcamadan kamu arsalarını bir tür sermaye gibi kullanan TOKİ
modeli ile 10 yıl içinde 500 binin üzerinde konut inşa ettirildi. AKP
yetiştirmesi, payandası irili ufaklı burjuvazinin yanında, geçmişin
büyük sanayicileri,hatta finansçıları hepten inşaatçı kesildi, inşattan
beslenmeye başladı.
***
İnşaatın, özelikle de konut üretiminin, yeni dönemin birikim
modelinin baş aktörü durumuna getirilmesi. 1980 öncesi birikim
rejiminden farklı bir şey. İKSV Tasarım Bienali kapsamında 15 Ekim Salı günü Büyükdere Koleksiyon’da bir konuşma yapan Prof.Dr.İlhan Tekeli Hoca, “Kentsel dönüşümün neden vakti geldi?” sorusunu sorduktan sonra şunu söylüyordu;
“ 1960’lı yıllarda Türkiye planlı ekonomiye girdiğinde, konut harcamaları bir yatırım konusu olarak ele alınıyordu. Ülkenin
kalkınmasında kapital en önemli kıt faktör olarak görülüyordu. Türkiye
de zaten düşük olan kapital birikimi içinde yatırımlarını olabildiğince
sanayiye ayırmaya çalışıyordu. Bu durumda Türkiye’nin hızlı
sanayileşmesinin yolu şehirleşmeye ve konuta ayrılan kapitalin en aza
indirilmesi gerekiyordu. (…)Günümüzde ise konuta bir yatırım olmaktan
çok tüketimi çoğaltılarak ekonomiyi canlandırmakta yararlanılabilecek
bir dayanıklı tüketim malı olarak yaklaşılıyordu.
Genellikle konutun 135 farklı sektörle ilişkisi olduğu söylenerek,
ekonominin krize düştüğü dönemlerde ekonomiyi canlandırmak için konut
harcamalarının artırılması teşvik edilmektedir.”
Milli gelire katkı açısından “inşaat”ın kendi başına belirleyici bir
büyüklüğü olmayabilir ama inşaat, diğer sektörleri sürükleyen bir
faaliyet . İnşaata kazma vurulunca inşaat malzemesi üreten
çimento,cam,tuğla,seramik,boya,demir-çelik,ahşap vb. sektörlerin tümünün
çarkları dönmeye başlar. Bankaların kredi çarkı dönmeye başlar.
Uluslararası fonlara gün doğar. Binaların bitişiyle içinin donanımı
beyaz eşya,otomotiv sanayiine alan açar.Konutların pazarlanması emlak
pazarlama sektörüne, pazarlama, ilanlar yoluyla medyaya alan açar…Bu
böyle zincirleme birçok sektörü tetikler. Ama bütün bu faaliyetlerin ana
karakteri, bir meta olarak konutun ağırlıkla “iç pazara” dönük bir üretim olmasıdır. İhracının yani, dışarıdan, dövizle alıcısının sınırlı kalmasıdır.En azından Türkiye şartlarında bu böyledir.
***
İnşaatın “iç pazara dönük” karakterinin tamamlayıcısı, “ithalata” bağımlılığı. Bir tek arsa girdisi
yerli sayılabilecek inşaatta, çimento bile ithal enerji kullanıcısı
olarak döviz harcayan bir sektör. Düşük kurun kamçıladığı ithalat,
inşaatta da birçok yapı malzemesini,aksamı,makina-teçhizatı ithalat
yoluya karşılıyor. Geleneksel müteahhitlikten Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları’na geçiş yapan inşaat firma grupları, en büyük ithalatçı olmanın yanında en büyük borçlanıcı,yani dış kaynak kullanıcıları,
aynı zamanda. Bugün 350 milyar dolara yaklaşan Türkiye’nin dış borç
stokunda üçte ikilik pay özel sektöre ait iken en büyük özel sektör
borçlularının ise inşaat-gayrimenkul sektöründe faal firmalar olduğu
görülüyor.
Özetle, “İnşaat ya Resulullah!” diyerek son 10 yılı
inşaat odaklı birikim ile geçiren –İslamcısı, TÜSİAD’cısı ile- Türkiye
burjuvazisi, gelecekte de inşaattan, özellikle “Kentsel Dönüşüm”
adıyla cilalanan yeni sürece dört elle sarılmış durumda. Geçtiğimiz
gün medyada yer alan bir haber, bu hissiyatın tercümanı sayılmalı. Haber
şöyleydi; TÜGİAD Ankara Başkanı Barış Aydın, Bu
tür ortamlarda daha önce olduğu gibi bu kez de inşaat sektörüne
sarılmak, ülke kalkınması için atılan adımlar, yapılan yatırımların
durmaması gerekiyor. 50’yi aşkın sanayi kolu 350’ye yakın alt sektörü
besleyen inşaat sektörü Türkiye’nin son yıllarda ilgiyle izlenen
gelişimini devam ettirir.Bu bağlamda kentsel dönüşüm projeleri aslında
çok büyük bir şans. Türkiye’yi modern görünüme kavuşturacağı gibi
afetlerden koruyacak, insanca yaşama fırsatı sunacak kentsel dönüşüm
ülkeyi şantiye alanına çevirip çarkın dönmesini sağlayacak.”
***
İstanbul ve çevre illeri 1999 yılında çok önemli bir depreme maruz kaldılar. Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de , felaketin, afetin, bir çok hukuksuzluğa ve barbarlığa gerekçe yapıldığını biliyoruz. Yaşam hakkını gerçekleştirmek için yaşadığımız konutların depreme dayanıklı hale getirilmesine kim karşı çıkabilir? Betondan birikimi sürdürmenin yeni aşaması sayılan “Kentsel Dönüşüm”e de, afete karşı olmak gerekçesinin , soyguna meşrutiyet kazandırmak için tepe tepe kullanıldığının hergün birçok örneğine rastlıyoruz. TÜGİAD’cı işadamının demeci de buna güzel bir örnek işte.
İstanbul ve çevre illeri 1999 yılında çok önemli bir depreme maruz kaldılar. Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de , felaketin, afetin, bir çok hukuksuzluğa ve barbarlığa gerekçe yapıldığını biliyoruz. Yaşam hakkını gerçekleştirmek için yaşadığımız konutların depreme dayanıklı hale getirilmesine kim karşı çıkabilir? Betondan birikimi sürdürmenin yeni aşaması sayılan “Kentsel Dönüşüm”e de, afete karşı olmak gerekçesinin , soyguna meşrutiyet kazandırmak için tepe tepe kullanıldığının hergün birçok örneğine rastlıyoruz. TÜGİAD’cı işadamının demeci de buna güzel bir örnek işte.
Afete karşı önlem hikaye, kar ve sermaye birikimi gerçektir…Ancak
burada da deniz sonsuz değildir. Gidilecek yol, hele bugünün Türkiye
şartlarında oldukça sınırlıdır. İnşaat ipi, yılları taşıyacak ,
sermayeyi kuyudan çekip çıkaracak kadar güçlü değildir, hatta
boyuna,ayağa dolanması işten bile değildir. Bunun neden böyle olduğuna
yarın devam edeceğim…
Kaynak: http://mustafasonmez.net/?p=2471
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.